Yazı: Ferit Bayı - 29 Mayıs Üniversitesi
Eğitimde geleneklere bağlılık Türk eğitim sisteminde çokça tartışılan konular arasında olmuştur. Bu minvalde, “Geleneksel eğitim modeli nasıl olmalı? , Eğitimde geleneklere bağlı kalınmalı mıdır?, Geleneksel eğitim günümüzde hangi konumdadır?” gibi sorular bu mevzunun yapı taşlarını belirlemede büyük rol oynamıştır.
Geleneklerin ideal olup olmaması, üzerinde konuşulması gereken asıl konudur. Ferdi olduğumuz milletin değerlerini yaşatmak elbette tartışılmaya kapalı ve yapılması elzem olan bir husustur lakin tarihimizin bize bıraktığı mirasları körü körüne ideal kabul edip uygulamak dar bakışın bir göstergesi olmaktan öteye geçemez.
Geleneksel eğitimin başlıca sorunlarından biri, eğitimin öğretmen merkezli oluşudur. Geleneğimizde öğretmenin değeri yadsınamaz bir gerçektir. Nurettin Topçu’nun “Kırk yıl öğretmenlik yaptım, okula hep mabede girer gibi girdim.” deyişi ise öğretmenin ve öğretim ortamının kutsallığını gözler önüne sermektedir. Nitekim günümüz eğitim sisteminde eğitimin öğrenci merkezli olması gerektiği herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu vesileyle esasında ideal olanın çağa göre değiştiği gözlemlenebilir. Günümüz formasyon derslerine konu olan öğretim teknikleri arasında “Sunuş Yöntemi” eğitim fakültesi öğrencilerince bilinmektedir. Bu yönteme göre öğretmen anlatıcı konumunda dersi sunar ve öğrenciler ise dinlerler. Geleneğe uygun olan yöntem de budur lakin çağımızda gerekli görülen yöntem ise öğrencinin merkezde olduğu buluş yöntemidir. Öğretmen (Mürşit) yani rehber konumunda bulunur ve öğrencilerin ilgisini konuya çeken sorular sorar. Sonrasında ise öğretmenin yönlendirmeleriyle öğrenciler bulmaları gereken cevaba kendi zihinlerini çalıştırarak, beyin fırtınası yaparak ulaşırlar. Böylece beyin kendisine hazır verilmiş bilgiye nazaran kendi çabasıyla ulaştığı bilgiyi hafızada daha kolay muhafaza edilmiştir. Nitekim insan içinse kendi kazandığı değerlidir. Bu yöntemlerle beraber eksik kalan öğretmenin ve öğretim ortamının kutsallaştırılması ise ihmal edilmemesi gereken en büyük değerlerimizdendir. Nihayetinde geldiğimiz konumda geleneklere başvurulup geçmişimizin bu değeri nasıl yaşattığını öğrenmek ve de uygulamak gereklidir. Atalarımızın “çift kanatlı eğitim” dediği modeli hem geleneksel hem de çağdaş olarak da yorumladığımızda yanlış yapmamış oluruz.
Geleneklerimizde asıl yatırımın insana yapılan yatırım olduğu ortaya konan faaliyetlerle defalarca hatırlatılmıştır. Buna istinaden öğrenci her zaman kıymetli görülmüş ve halk nezdinde imtiyaz sahibi olmuştur. Öğrenciye gösterilen bu ihtimamın yegane kaynağı da dinimiz İslam’dır. Peygamber efendimizin (s.a.v.) ve ashabının hayatından öğrendiğimiz misallerle öğretmen de öğrenci de kutsallaştırılmış ve garp milletlerine nazaran ziyadesiyle fazla değer görmüştür. Öğretmen ve öğrenciye değer göstermek ise halk nezdinde vacip addedilmiş ve destekler hiçbir zaman esirgenmemiştir.
Eğitim düzenimizin geç sistemleşmesiyle oluşan yetersiz yöntemler sistemi uzun süre boyunca ideal olandan uzak bir şekilde sürdürülmüştür. Bunların sonucunda ise yine de yürütülen sistem sonucundaki kazanımlar ihmal edilenlere nazaran daha fazladır. Nitekim geleneksel sistemle dünyada ün salmış nice ilim ve bilim adamları yine bu topraklardan çıkmıştır. Bu sebeple geleneksel eğitim sisteminin faydalarını göz ardı etmek bize bırakılan koca mirasa saygısızlık olacaktır.
Çağdaş araştırmalar sonucunda ise yapılması ve uygulanması gerekenler ortaya konmuştur. Yapılan her türlü eğitim faaliyetlerinde geleneklerden faydalanılmalı ve çağdaş eğitim metotlarıyla entegre edilip ortaya konan sentezle bu faaliyetler devam ettirilmelidir. Zamanın ilerlemesiyle ve teknolojinin gelişmesiyle eğitim faaliyetlerinde ihtiyaca binaen değişiklikler de artacaktır. Eğitimci, çağa ayak uydurup çağın ihtiyaçlarına göre metotlarını şekillendirmeli ve bununla beraber öğrencinin geçmişle olan bağlantısını inşa etmelidir. Bunun içinse eğitimciye düşen en büyük görev yeniliklere açık olup ilgilendiği alanla sürekli okumalarını sürdürmelidir.