MEB Okullarında Sanat Öğretimi

MEB Okullarında Sanat Öğretimi


Yazı: Muhammed Yemen DURSUN - Marmara Üniversitesi

MEB Okullarında Sanat Öğretimi

Bin yılı bir geçmişe sahip olan Türk- İslam Medeniyetimizin ayrılmaz bir unsuru olan geleneksel sanatlarımızın Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarında seçmeli yahut zorunlu ders olarak okutulması, medeniyet sancağımızın gelecek nesillere aktarılması açısından hayli önem arz etmektedir.

Günümüzde hüsni hat, tezhip, ebru, çini (kaşi), minyatür, ciltçilik gibi sanatlarımızın; nesillerimizin çocukluk ve gençliklerinin büyük bir bölümünü geçirdikleri 1-12. sınıflarda hem teorik hem de pratik olarak öğretilmesinin önem arz etmesinin birkaç sebebi vardır.

Şüphesiz bunlardan ilki nesillerin belli bir yaşam üslubu ve kültürü üzere yetiştirilmesinin, kişinin gelecek yaşamında da devleti, milleti ve üzerine yetiştirildiği somut veya soyut olan değerleri adına güzel işlerde bulunması açısından önem arz etmesidir. Bila şek, sanatlarımız ise kültürümüzün en önemli somut ürünlerinden birisidir. “Ağaç yaşken eğilir.” atasözünün de işaret ettiği gibi küçük yaşta öğrenilen bilgiler ve davranışlar yetişkinlik çağında kişinin mevzu bahis konularda bir yeti geliştirmesine olanak sağlamaktadır. Ayrıca ince motor kaslarının gelişmeye başladığı ilkokul döneminde iptidai seviyede verilecek bir sanat pratiği eğitimi de kuşkusuz kişinin fizyolojik gelişimine katkı sağlamaktadır.

Bir başka sebep olarak da tarihi bilinç ve atalara bağlılık yetisinin tesis edilebilmesi üzerinde sanat eğitimlerinin payı yadsınamaz derecededir. Küçük yaşlardan itibaren kendi atalarının da benzersiz eserler üretmiş oldukları sanatları tanıyan öğrenciler, geçmişlerine olan bağlılıklarını daha sağlam temellerle inşa edebilecektir.

Burada yeri gelmişken; okullarda hali hazırda okutulan “görsel sanatlar” derslerine değinecek olursak, bu derslerin muhtevasının daha millileşmesi ve zenginleşmesi taraftarı olduğumuzu belirtmemiz gerekir. Vâkıa, birinci sınıftan itibaren öğrenciler Batılı anlayışta resim eğitimi almakta, geleneksel sanatların zengin dünyasıyla ise ancak ve ancak (teşvik eden birisi karşılarına çıkarsa) lise dönemlerinde tanışabilmektedirler. Fakat herkesçe malum olduğu üzere dini ve milli duygular kişiye çok daha küçük yaşlarda aşılanmaya başlamalıdır.

Hasılı kelam; eğer milli ve dini değerlerine bağlı bir nesil yetiştirmek istiyorsak eğitim sistemimizin yönünü asıl bize ait olana çevirmeli, dışarıdan ithal ettiğimiz değerlerin eğitimini (eğer zaruriyse) mümkün olduğu miktarda ilerleyen sınıflara ertelemeyiz. Zira yaş dalı eğmek ve şekillendirmek her zaman daha kolaydır. Çocukların zihin dünyaları ve zengin hayal güçleri ise kendilerine verilenleri hemen almaya müsaittir. Bu sebeple bu berrak zihinleri daha manalı, daha milli, daha yerel olanla doldurmak; özümüzü korumak adına verdiğimiz savaşta çok stratejik bir hamle olacaktır.